Türkbaharı Dünyanın ilk Online-Sosyal Thinktank Platformu'nda sizleri 13Eylül2012 Saat:22.00'da Tarihçi-Yazar Sn.Mustafa Armağan ile buluşturduk. Sn.Armağan "Osmanlı'nın Ortadoğu Politikası"na dair sorularımızı yanıtladı.
Türkbaharı Moderatör: Öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Araştırmacı-Tarihçi Yazar olarak bize biraz Tarih ilminin öneminden bahsedebilirmisiniz? Nedir tarihi önemli kılan?
Mustafa Armağan: Bana göre hem geçmişe, hem de geleceğe tutulmuş bir ayna. Onun aynasında geçmişe ve geleceğe bakma ansını yakalarız. Tarih bilgisi bizim zamanın içinde çıpasız kaybolup gitmemize izin vermez. Denizde yerimizi belirleriz ve bir yerde kalabilme ayrıcalığını yaşarız. Bir deyişle bizi zamanın acımasız akışından çekip çıkaran bir balıkçı ağı gibidir tarih bilgisi.Tarihini bilenler koordinat belirmelemekte zorluk çekmez, bilmeyenler sürüklenip dururlar. Bir kayalığa çarpıp duruncaya kadar tarih bilmek bize zamanın tutsaklığını aşma şansını kazandırır. Geçmişin denizine açılıp yaşamadığımız zamanları görme şansını yakaladığımız gibi aynayı geleceğe yansıttığımızda yine yaşamadığımız bir dünyaya açılır, oradaki görüntümüzün mahiyetini ve nasıl görüneceğimizi keşfederiz. Gelecek zaman karşısındaki durum alışımızı yine tarih bilgisi sayesinde belirleriz.
Türkbaharı Moderatör: Özellikle Osmanlı İmp. konusunda derin araştırmalarınız var.Osmanlı için 3.Roma tanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mustafa Armağan: Osmanlı tecrübesine Batı tarihi açısından baktığınızda 3. veya Yeni Roma olarak görebilirsiniz. Ancak bu eksik bir görüş olur. Osmanlı yalnızca Batı'ya giden ve Batı'dan geri dönen bir fenomen değildir ki. Onun Doğu, Güney, Kuzey görünümleri ne olacak? İslam geleneği açısından hiç bakmayacak mıyız Osmanlı'ya- ki aslında oraya aittir. Hem neden 2. Abbasi değil de 3. Roma? Fatih kendisini Kayser-i Rum olarak görmüş. Bu siyasî olarak ona egemen olduğunu gösteren bir unvandır. Ama medrese yaptırırken küçük cihaddan büyük cihada müracaat ettiğini söyleyen Fatih'i nasıl 3. Roma'nın başına oturtacaksınız? O Peygamberin izindedir. Bunu söylemiyle ve icraatıyla ortaya koymuştur. Türk Hakan'ı veya Han'ı olma özelliğini de korumuştur mesela. Bence 3. Roma deyimi ancak Osmanlının da Romalı gibi herkesi kendine benzetmediği ve kimliğini inkar etmediği anlamında doğrudur.
Türkbaharı Moderatör: Günümüzde Ortadoğu'da bir türlü sular durulmuyor. Sizce geçmişle karşılaştırınca yapılan yanlış nedir?
Mustafa Armağan: Bu büyük gücün bıraktığı boşluğun doldurulamadığının kanıtları. Osmanlı düzeni (pax Ottomana) neydi? Veya "ed-Devlet" neydi? İslamın, Müslümanların izzetini koruyacak bir yapı getiriyordu Devlet. (Devlet yozlaştırıldığı için imparatorluk diyoruz) Şöyle düşündü emperyalizm: Bu kadar geniş bir bölgede, bu kadar zengin doğal kaynakları Osmanlı'ya bırakırsam bu belanın altından kalkmam mümkün değil. Eğer bugünkü kaynaklar bağımsız bir Osmanlı'nın elinde kalsaydı ABD-Rusya ile birlikte dünyanın en büyük üç gücünden biri olacaktı. Üstelik elinde Hilafet gibi bir sınır ötesi gücü bulunduracaktı bu devlet. Buna seyirci kalamazlardı. Osmanlı Devleti bölgede halklarla bir pazarlık süreci yürüttü. Her birine farklılığına dayanarak ayrı bir dil kullandı. En önemlisi de özellikle 19. yüzyılda Müslümanların biricik bağımsız adası olmuştu. Bunu Hilafet adlı eserinde Reşid Rıza gibi Akif''in hocası olmuş 'modernist' bir alim dahi yazıyordu. Ancak buna izin verilmedi ve İslam alemi parçalara ayrıldı. Osmanlı Ortadoğu'ya (bu terimin de sorunlu olduğunu belirteyim) sömürmek için değil, himaye için el koydu. imdi öyle mi? Bakış değişti bir kere. Niyet değişti. Osmanlı bizi sömürüyor diyenler-Şinnavi'nin kulağını çınlatalım- İsrail'in sömürgesi haline düştüler. Halka güven veren, aydınlara sadakat duygusu aşılayan, onların derdiyle hemderd olan bir yönetim anlayışından sonra Osmanlı'dan sonra bir daha kurulamadı (kısa bir Nasır parantezi hariç). Ortadoğu'nun adam olmaması için elden gelen yapıldı. Sınırlar halkların değil, emperyalistlerin, İngiliz ve Fransızların ç ıkarlarına göre çizildi. Şimdi ABD yeni bir sınır çiziyor. Tabii İngiliz-Fransızların çizdiği sınırı Allah'ın emri gibi kabul edenlere gülüyorum. İngilizci misiniz yoksa?
Türkbaharı Moderatör: Peki Osmanlı Ortadoğu'da ne gibi doğru politikalar izledi ki asırlarca bu topraklarda adalet ve refahı hakim kılabildi?
Mustafa Armağan: Osmanlı döneminde de sorunlar yaşandı elbette. Aksi düşünülemez. Ancak bugünle kıyaslandığında 'doğru' politikaların izlendiğinden kuşku yok, çünkü 1918 sonrasında katliamlar, darbeler, devrimler dalga dalga geldi. En zon zamanında devlet demiryolu yaptı. Suriye'den Medine'ye. Fırsat verselerdi Yemen'e, oradan Basra'ya ulaştıracaktı. Bu sayededir ki, iç bölgeler iktisaden refahtan pay alabildi, kalkındı. Hicaz demiryolu çevresine hastaneler, oteller, karantinalar, camiler kurdu. İngilizler Kahire'de kurmuşlardı demiryolunu ama mallarını rahatça iç bölgelere satmak ve Mısır pamuklarını götürmek için Dina Rizk Khouri'nin verdiği bir örnek var. Osmanlı valisi Musul'a atanır, vergi toplayamamaktadır devlet. Şehrin küberası şikayet ederler bundan. Vali bir ziyafet tertipler. Önce sofraya güvercin kebabı servis ettirir. Güzeldir ama dişlerinin kovuğuna yetmez. Doymazlar. Kapıya bakarlar devamında ne gelecek diye. Biraz sonra içeriye kocaman bir kuzu çevirme girer yumulurlar yemeğe. Birazdan birer köşeye çekilip göbeklerini sıvazlamaya başlarlar. Vali bunun üzerine der ki: Fakir halktan toplanacak vergi yediğiniz şu güvercin kebabı gibidir. Devleti doyurmaz, halk da canından olur. Oysa zenginlerden alınacak vergi, şu yediğiniz kuzuya benzer. Karın doyurduğu gibi işe de yarar. Musul zenginleri ne demek istediğini anlamaya çalışırlar. Vali açıklar: Hadi beyler, pamuk eller cebe! Bu örnek bile Osmanlı yönetiminin Ortadoğu'da ve diğer yerlerde neden uzun ömürlü olduğunu yeterince açıklamıştır umarım.
Türkbaharı Moderatör: Osmanlı'nın dile kolay 7 asır ayakta kalabilmesinin nedenlerini başlıklar altında toparlarsak sizce nelerdir?
Mustafa Armağan:.Adil,sömürgeci olmayan bir düzen kurmuş olması,hiçbir kavme yükselme kapılarını kapamaması, hoşgörü, pazarlıkla işini yürütmesi. Düşmana sonuna kadar düşmanlık yoktur Osmanlı'da. Irkından, dilinden, dininden dolayı kindarlık yoktur. Kökünü kazıma yoktur. Polonyalı ve Macar mültecilere 1848 devrimlerinde kapılarını açabilen tek Avrupa ülkesi Osmanlıydı mesela. Mülteciler için mülteciler uğruna Rusya ve Almanya ile savaş çıkacaktı neredeyse. Kim yapardı bunu? Sadece Osmanlı! Adeta İslamın son devr-i saadeti diyebiliriz Osmanlı dönemi için.
Türkbaharı Moderatör: Son olarak @TurkBahari Dünyanın ilk Online-Sosyal Thinktank Platformu hakkındaki düşüncelerinizi alabilirmiyiz?
Mustafa Armağan: Yakından izleyemesem de faaliyetleriniz bana açık üniversite uygulamasını hatırlattı. Hür tefekkürün yeni adresi olma yolunda gösterdiğiniz çabaları takdirle izliyorum, göstereceklerinizi ise merakla izleyeceğim
Türkbaharı Moderatör: Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.
Mustafa Armağan: Rica ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder